Gazze, tarih boyunca sayısız trajediye ev sahipliği yapmış bir bölge. Ancak bu bölgedeki savaşın gerçek yüzü, çoğu zaman medyanın sunduğu basmakalıp görüntülerle sınırlı kalıyor. İşte bu noktada, cesur foto muhabirleri, yaşananların görünür kılınmasında kritik bir rol üstleniyor. Gazze'deki son çatışmalar sırasında hayatını kaybeden genç foto muhabir Fatma’nın hikayesi, bu gerçeği tüm çarpıcılığıyla gözler önüne seriyor. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" diyerek hayata tutunan bu genç kadın, arkada bıraktığı fotoğraflarla savaşın acımasız gerçeklerini bizlere sunuyor. Bu yazıda, Fatma’nın izlerini sürerek, onun mirasını, Gazze’deki savaşı ve medyanın rolünü konuşacağız.
Fatma, 1995 yılında Gazze'de doğdu. küçüklüğünden beri fotoğrafa olan tutkusu, onu uluslararası röportajlarla ve medya projeleriyle uğraşan bir genç kadın haline getirdi. Yerel bir üniversitede İletişim ve Medya bölümünde eğitim alan Fatma, mezuniyetinin ardından hızlı bir şekilde gazetecilik kariyerine adım attı. Genç yaşına rağmen, oldukça deneyimli bir foto muhabiri olarak öne çıkmayı başardı. Fatma, yaptığı işlerle Gazze'nin sadık bir tanığı olmayı ve bölgede yaşananları tüm dünyaya aktarmayı hedefliyordu. Onun için fotoğraf, sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir anlatım aracıydı. Savaş, gözlemlenen değil, hissedilen bir deneyim olmalıydı; bu nedenle o, savaşın içinde yer alan insanların hikâyelerini paylaşmayı görev bildi.
Fatma, ölümünden önceki günlerde Gazze'deki çatışmaları kaydetmeye devam etti. Özellikle, yaşanan acıların ve insanlık hallerinin fotoğraflarını çekerek, bu görüntülerin sosyal medya ve uluslararası platformlarda yer almasını sağladı. Amaçladı işe yarayan, gözleri açan ve ses getiren bir foto muhabiri olmaktı. Ölümünden önce sosyal medya üzerinden paylaştığı “Dünyanın sesi olacağız” mesajı, onun azmi ve kararlılığına en iyi örneklerden biriydi. Fatma, bir tür dayanışma ve ortaklaşa hissetme anlayışını yaymayı amaçlıyordu. Birçoğu onun cesaretine hayran kalsa da, tüm bu süreç içinde, karşılaştığı tehlikelerin farkındaydı. Ancak o, korkusunu yenmeyi başararak, vazgeçmedi. Her karede bir hayat hikayesi anlatmaya çalıştı.
Ne yazık ki, 2023 yazında Gazze’deki bir saldırı sırasında Fatma hayatını kaybetti. Medya tarafından "savaştan kesitler sunan bir sanatçı" olarak tanınan Fatma, genç yaşta kaybedilmesinin acısını tüm dünya hissederken, onun ardında bıraktığı miras, savaşın gerçek yüzünü gözler önüne serdi.
Fatma'nın hayatı, aynı zamanda güçsüz insanların sesi olma mücadelesiyle doluydu. Dünya genelinde geniş yankı uyandıran bu trajik kayıp, gazetecilik mesleğinin ne denli zor ve tehlikeli bir alan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. O, sadece bir fotoğrafçı değil, aynı zamanda barış için savaşan bir insandı. Amacı, dünyanın dört bir yanındaki insanların savaşın acımasız etkilerini anlamasıydı. Son zamanlarda sosyal medya üzerinde #FatmaİçinAdalet hareketi başlatıldı. Bu hashtag, onun anısını yaşatmak ve savaşın gerçek yüzünü anlatmak amacıyla birçok insanın bir araya gelmesini sağladı.
Fatma’nın hikayesi, bize, savaşın kaybettirdiği hayatların yanı sıra, cinsiyet eşitliği, özgürlük ve adalet konularını da hatırlatıyor. Gazze halkının yaşadığı yaralar, topyekun bir savaşın mağduru olan insanların unutulmaması gerektiğini göstermektedir. Her bir fotoğrafı, her bir anısı, yalnızca Fatma'nın değil, Gazze'de kaybedilen birçok hayalin de izlerini taşır. O, belki de savaşın gürültüsünde unutulacak bir isim değil, hatırlanması gereken bir simge olarak yaşayacaktır.
Sonuç olarak, Fatma'nın ardında bıraktığı mirası yaşatmak, biz gazeteciler için bir sorumluluktur. Gazze'nin sesinin, acılarının ve umutlarının dünya üzerinde yankı bulması için mücadele etmeyi sürdürmeliyiz. Her şeyden önemlisi, Fatma’nın cesaretinden ilham alarak, gerçekleri dile getirmek için gerekli olan cesareti bulmalıyız. Ölecekse bile, gürültülü, cesur ve onurlu bir ölümle hatırlanmalıdır. Fatma'nın mücadelesi asla unutulmayacak, her zaman anılacak ve daha da güçlenerek ilerleyecektir.